Kayıtlar

Ağustos, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
 BANA SEVMEYİ ÖĞRETMEDİLER OĞLUM Hastaneden arkadaşlar hazırlığını yapmış evde bakım hizmetleri aracına binerken beni de çağırdılar. "Canın sıkılıyorsa takıl bize , gel istersen " dediler . Asıl işimi yaptığım röntgen makinesi bozulunca vakit geçirecek yer arıyordum. Makineyi tamir edecek servis geç geleceğini söylemişti. Arkadaşlar gel deyince hiç düşünmeden araca bindim. Bir eve vardığımızda genç bir adam bize kapıyı açınca " Babam yukarda yatıyor buyurun " dedi . 80 yaşlarda , elden ayaktan düşmüş , yatalak bir amcanın odasına götürdü bizi.  Amcayı destekle oturttuk ve yanımızda gelen doktor soru sormaya başladı . Bir yandan hemşire arkadaş tansiyonunu , şekerini ölçüp evraklara not ediyordu. Belediyeden gelen personel arkadaşlardan biri üzerine oturttuğumuz şişme havuzu şişirdi ve oğlu amcanım elbiselerini çıkarmaya başladı . Doktor bey muayene ederken sırtında oluşmuş yatak yaraları gözden kaçmıyordu.Demek ki hiç ara ara döndürmüyorlardı amcayı . Personel arkad
 NOHUTUN ACI İNTİKAMI Ziyeretine gittiğim arkadaşım Durmuş beni tarlasında gezdiriyordu . Komşu tarlada çalışan arkadaşımın dayısına denk geldik . " Gel Veli dayıma bir selam verelimde öyle dönelim " dedi . Veli dayı orağıyla yolduğu nohutu sağ kenarına koyup doğruldu , sağ elindeki orağı sol eline alıp şapkasının altından sarkan mendille yüzünde yürüyen terini sildi . Karşısında çalışan eşine seslenerek " Avrat ! Suyu nere goydun gı " dedi . " Kaç gram nohut yoldun da su isteban sen " dedi kahırlı bir sesle . "Ula avrat gramı mı va bunun susadık işte susuz nasıl yolcez bunu " " Sus tembel herif , senin çocukluğunu da bilirim ben , hep gaytarıp duruyodun " " Gı hep beni dikizlep durdun dee mi yandan yandan " "Sus ! lafı döndürüp dolaştırma " dedi Ayşe teyze elinde orağıyla sert sert nohuta vurarak . Güneş yanığı yüzü kızarmıştı utancından . Veli dayı çöktü olduğu yere yorgunluktan . Bana bakarak arkadaşım Durmuş '
 KÜÇÜK KIYAMET Dağ gibi gemi ... Dibinden bakan , geminin tepesini göremiyor . Teknolojinin en uç noktası kullanılarak tasarlamış mühendisler . Geminin okyonuslarda suyu yararak ilerlemesi adeta denize meydan okuyordu . Herkezin mavi tur için milyon dolarlar yatırdığı geminin batması akla gelecek cinsten değildi . Gemiyle o adadan o adaya , o ülkeden o ülkeye seyehat ediyorlardı . Gemide yok yoktu . İçkiler , mezeler , bitmek bilmeyen eğlence seansları . Hatırlanmayan tek şey ayaklarının altındaki nimeti yaratan yaratıcıydı . Derken dalgalar dağ gibi yükseldi . Öyle yükseldiki devasa gemi elle yapılmış kağıttan gemiyi andırırdı tepeden bakana . Koskoca okyonusta kimseler yoktu . Yalnızdılar . Gemi alabora olurken nihayetsiz çırpınışlar , Allahtan yardım isteyen çığlıklar ve korkunç manzara .Ailesiyle gelen yolcular bile birbirlerini unutmuş kendi canının derdine düşmüştü . Sağlıkları yerindeyken Allah onlarla beraberdi . Alabora anında sanki Allah onlara , ben şimdiye kadar sizinleydim
 ALLAHA BORÇ VEREN ADAM  Ramazan ayıydı . Öğle namazını camide cemaatle kıldıktan sonra samimi olduğum camimin imamıyla muhabbete başladık . Hoca mahçub bir ifadeyle " Camide eksiklerimiz var . Vaktin varsa bana yoldaş ol . Yardım için bir kaç adres gezelim " dedi . " Tabiki hocam neden olmasın " dedim büyük bir istekle .  Başladık yürümeye . Gökte güneş tüm heybetiyle bizi seyrediyordu . Ben hocama dönerek " Yahu hocam oruçlu zor olacak böyle arabayla çıksaydık ya " dedim . "Olmaz . Park sorunu oluyor . Araba bize telaş olur şimdi " dedi . İlk adresimiz bir pastaneydi . Vitrindeki yeşil baklavalar nasıl bakıyordu bana öyle .Hoca pastane sahibine durumu anlattı . Pastane sahibi kasayı açarak gönlünden kopanı verdi . Hoca bana dönerek " Şuradan tatlı alalım da birazdan huzur evine gideceğiz " dedi . Ben tabi meraklanarak " Hocam ne yapacağız huzur evinde . Yardım vermeye gitmiyoruz ki yardım almaya gidiyoruz " dedim . Hoca kaşl
 COVİDİSTANDA SAĞLIKÇI OLMAK Bir corona dalgası geldi pir geldi . Savaşları , şehitleri , tsunamileri ,depremleri bile gölgede bıraktı . Bilenleriniz bilir . Bir sağlıkçı olarak bazen yazıyorum . Hastanede hastalarla geçen hikayelerimi paylaştım bazı zaman . Her sabah mesaiye giderken kendimi cepheye savaşa gider gibi hisseder oldum bu günlerde . Hele hastanenin içine girince artık mayın tarlasında yürür gibi oluyorsun .  Hele röntgenin çalan her telefonunda covidli hasta geliyor dendiğinde tam techizat giyiniyoruz düşman gelir gibi . Halbuki gelen çaresiz ,savunmasız bir hasta . Gazetlerde , televizyonlarda hastalardan covid bulaşan sağlıkçıları duyunca hatta vefat edenleri duyunca daha bir pürdikkat oluyoruz . Ama gözle görülmeyen bir düşman , nerden geleceği belli olmuyorki . Teröristten daha kalleş . Ellerimize dezenfektan süre süre şeffaflaşmaya başladı .Damar ,sinir ve kemikleri görürsem hayretle bakmam bile .Deri soyulur oldu . Coronadan korunalım diye zuhrevi hastalıklara tutul
 İREZİL OLMADAN VEZİR OLABİLMEK Zar zor park yeri bulunca arabayı parkedebildim . Büyükşehirin trafiğinde arabaların arasında yürürken egsoz kokusunu çekip burnumum direği sızladığı bir gündü yine .Trafikten sıyrılıp köy pazarına attım kendimi .Pazarda dolaşıp çökelek alırken eski anılarım canladı . Anam sütçüyü kaçırıp elinde kalan sütü hep çökelek yapardı . Ah köyüm ah . Babamın işi çıkınca ahıra inip inek bakma işi bana kalıyordu . Daha o zamanlar burnumun üstünde sivilcelerin yeni çıktığı 14 15 yaşlardaydım .Sevmezdim ahıra inip inek bakmayı .  Babam akşam eve gelmediği zamanlar annemin " Sütçü geliyoo ... çabuk babanın ahır kıyafetlerini giy aşağı in !" demesiyle başlardı homurdanmalarım . O zamanlar şimdiki gibi mahalle aralarında süt toplama merkezleri yoktu . Sütçü Bekir arabasıyla üç sokak öteden duyurduğu korna sesiyle belli ederdi geleceğini . Annemin ineği sağmadan malların altlarını gelberiyle kürümem gerekiyordu . Bez tutamıyorsun ki mubarek ineklere . Sabah kür
 DARI Oğlum ders çalış? Oğlum kitap oku? Oğlum test çöz? Oğlum bunları duvara söylesem şimdiye yapardı ya ? Oğlanın eli hâla ya tablettedir ya da telefonda . Bizim günümüz böyle geçiyor .Sizinkisi de öylemi ? Çocukluğuma gittimde bugün annem bana ne yapardı diye ? Annem hep okumak istemiş . Ama dedem ortaokula kadar izin vermiş .Annem ne zaman dedeme okumak istediğini söylese "Oğlanlara mı bakıtceen kendini " der dururmuş sinirlenerek . Annem okuyamadı ama bizi okuttu , elimize ekmeği verdi sağolsun . Annem ben daha küçükken yapılacak işleri oyuna benzeterek yaptırmasını iyi becerirdi . Birgün babam ovadan bir römork darı getirdi yani mısır . Römorktan dökünce evin önüne dağ gibi oldu . Annem ellerimize birer meyve bıçağı verdi " bu mısırlar akşama kadar soyulacak tamam mı ? " dedi elleriyle dağ gibi yığılan mısır yığınını göstererek. Biz kardeşimle okuldan sıkılıp hafta sonunu iple çekmişiz , mahallede takım kurup top oynama peşindeydik . Annem bize böyle söyleyinc
 SOĞUK GECENİN ZEHİRLİ HAVASI Gökyüzü siyah elbisesine bürünmüş yıldızlar olabildiğince parlak gözüküyordu . Havada lodos essede sabahına poyraza çevirip arabanın camlarını buz kaplıyordu . Soba yanarken kapağının kızılllığa büründüğü bir kış günüydü . Acil serviste yine her zamanki gibi fırtına öncesi sessizlik hakimdi . Acil servisin bekleme salonunun bir köşesinde eli yüzü sargılı bir adam pansuman sırası beklerken , diğer köşesinde yavrusu ateşler içerisinde kıvranan bir anne muayene sırası bekliyordu . Hastaneye doğru gelen ambulansın olduğunu , acı siren sesiyle farkediyoruz .Neden acı dedim ? Çünkü her gelişinde yürek burkan acılar barındırıyordu . Ani fren sesiyle duran ambulanstan inen şöför arka kapağı açınca gördüğüm ve alışık olduğum içler acısı manzarayla karşı karşıyaydım yine . Bu seferki 10 ya da 12 yaşlarda sırma saçlı bir kız çocuğuydu . Boylu boyunca sedyede körük gibi çalışmayan göğsü ve atmayan biricik kalbinden dolayı ağaçdan düşen bir yaprak gibi yaşamdan kopmuş
 ŞÜKÜR  Dağlar beyaz gelinliğini yavaş yavaş üzerinden çıkarırken dereler şırıl şırıl coşkuyla akıyordu . Toprak terlemeye başlamış gökyüzüyle alışveriş yapmaya başladı. Çeşme Mahallesindeki çeşmelerin hiç durmadan akması Allahın rahmetinin bir tecellisiydi . Yer yüzü yeşil halısını sermiş çiçekler bahara kanatlarını açmıştı . Yeryüzünün rengarenk ahengi insana boyacıyı hatırlatmadan edemiyordu . Gel gelelim bu ahengin içinde yaşayan insanların kıyasıya su kavgası yapmasına bir anlam veremiyordum .Hacı Osman Sokaktaki yani halkın tabiriyle belen sokaktaki çeşmeden şırıl şırıl akan suya birileri göz dikmiş günün aydınlandığı bir gün çeşmenin şırıltısı yerine sokağı sessizlik bürümüştü . Her gün o huzur veren su sesiyle uyanıyordum . Ama o gün o gönle huzur veren ses yoktu . Çeşmenin akan suyuyla birikmiş havuzdaki son suyu inekler , dağdan inen küçükbaş sürüler içmişti . Ertesi gün hararetlerini söndürecek doğal kaynak suyunu bulamamalarının üzüntüsü kaplamıştı içimi .  Mahallenin erkek
 PİDECİDEN İNŞAATÇİ OLURSA  Akşam ezanları yeni okunmuş , hava kararmış , bir elimde hanımın " kıymalı pide yaptır " diye verdiği içinde pide harcı olan kab , diğer elimde 7 yaşındaki oğlumun eli sallana sallana mahallede yeni açılan pide salonuna gidiyoruz . Mahallede eve yakın olan daha önce yaptırdığımız pide salonu vardı ama orası kalabalıktır diye bu sefer tercih etmedim . Gittiğim pideci yeni açıldığından fazla müşterisi yoktur diye düşünerek verdiğim pide harcını biraz bekledikten sonra pideleri alıp bir an önce eve gitmekti . Dükkana vardığımıda gördüklerim karşısında şaşkınlığa düşeceğimi nerden bilebilirdim ? Yeni açılan pide salonunun tam karşısında durduğumuzda müşterilerin biri giriyor biri çıkıyordu . İçerisinde kabını bırakan müşteri ya bekliyor ya da daha sonra almak üzere dükkandan çıkıyordu . Eve yakın plan pideciye gitmememin pişmanlığı sardı bizi . Dükkandan içeri girer girmez kasadaki adam "Hoşgeldiniz . Buyrun efendim " dedi kibar bir dille . S