BABALAR AĞLAMASIN Ben babamın ağladığını hiç görmedim, tâ ki o kor gibi düşen hadiseye kadar

 BABALAR AĞLAMASIN

Ben babamın ağladığını hiç görmedim, tâ ki o kor gibi düşen hadiseye kadar.
Ben gördüm ki babaların ağlaması için ya büyük bir felaket ya da olağanüstü bir olay olması gerekiyormuş.
Benim babamın babası Hafız dedem vardı. Hacı Hafız Mehmet Çakır. Gölhisar'ın evde radyodaki müftülüğün verdiği yayın döneminin başladığı zamanlarda mukabele okurdu. O zamanlar Gölhisar'ın sayılı hafızlarındanmış demek ki emekli olmasına rağmen müftülük rica ederdi okuması için. Herkes evinden dedemin ezberinden okuduğu Kuranı takip ederek hatim yapardı.
Hemen hemen hergün cüzlerce ezberinden Kuran okuyup, Babanneme takip ettirirdi. Ettiği hatimlerin haddi hesabı yok. Ne zaman yanına varsam elini öpmek için düşünürdüm abdestim var mı diye. Adam resmen ayakta yürüyen Kur-an'dı.
Yaşlanan Allah'ın emaneti dediği bedeni en ufak hastalıkları bile kadıramaz oldu. Şeker hastalığının ardından by pas ta olunca iyice tâkati azaldı. Şeker hastalığı gözlerinde ki damarlara sirayet edince göremez oldu. Hatta belli bir zamana kadar elinden hiç düşürmediği büyüteçle tazeledi hafızasında ki Kur'an'ı.
Bana elindeki mushafı gösterip "Bunu sürekli oku torunum. Hem yaşam rehberi hem de şifadır" derdi. Bilmezmiyim manasını. Günümüzde televizyonda dizilerin süslediği, bilgisayarda oyunlarlarla değerli zamanın öldürüldüğü, cep telefonunda kim kiminle kaçmış, kim ne yemiş, kim nereyi görmüş diye meraklandığımız için kitabımızı tertemiz vitrinlerin üstünde bıraktık. Kitabı bakmaya fırsat bulamadık ki. Onu okuyarak değil de koruyarak bizi ayakta tutacağını zannettik. Memlekette ne huzur kaldı, ne bereket.
Bir gün hafız dedemi babaannem, sevdiği komşusu Ramazan dayı'nın torunu elim bir trafik kazasında öldüğü için son görevini yerine getirmek isteyince yalnız bırakmak zorunda kalmış. Sakın bir yere gitme diye sıkı sıkı tembihlemiş. Dedemin canı durur mu hiç? Kırk yıllık komşusu... O da son vazifesini yerine getirecek. Bastonunu da yanına alarak kıt gördüğü gözleriyle ağır ağır indiği merdivenlerden sendeleyip düşmüş dış kapı önüne.
Oradan geçerken görüp hastaneye götüren Ali Gölhisarlı aradı babamı durumu anlatarak.
Hayata baktığı penceresi karanlığa büründü. O olaydan sonra camiye de gidemez oldu. Evde seccadesinde kılmaya çalıştı namazlarını. Herkesi görmeyen gözlerinden dolayı sesiyle tanımaya çalışırdı. Bir gün yorgun bedenini kaldıramadı, yemeden içmeden kesildi. Babannem, çoçukları ve torunları pervane oldular etrafında.
O gün acı haber metoor gibi düştü eve. Heryeri yaktı, yıktı adeta. Anamın kayın- babası olmasına rağmen gözyaşları sağanak halinde aktı, sel oldu. Babam hala ağlamıyordu. Ama konuşamuyordu da. Tam konuşacağı zaman cümleler yumruk olup oturuyordu boğazında. Soğuk kanlı olması gerekiyordu çünkü. Cenaze işlemleri başlatılacak olup imamken alışkın olduğu cenazeyi yıkama işini bu sefer babası için yapacaktı.
Ah Hafız dedem ah... Hafız amca derlerdi, Hacı hafız ağabey derlerdi şimdi ismi silindi yeryüzünden. Adı cenaze oldu. Gelen giden hep, cenaze ne zaman kalkacak, ne zaman cenazenin namazı kılınacak, ne zaman cenaze toprağa verilecek dedi. Ölüm, kim olursa olsun farketmiyor her insana ortak ad veriyordu.
Babam mezarlıklar idaresini, mezarın kazılıp kazılmadığını sormak için aradı. " Hacı amcanın mezarı hazır, taşlarını bile ayıkladık hocam. Severdim Hacı amcayı mekanı cennet olsun " dedi.
Kollarını sıvadı, babam hâla ağlayamıyordu. Büyük bir titizlikle, suyun bile sıcak olmasına dikkat ederek yıkamaya başladı dedemi. Gelini yârine götürür gibi beyaz kefenini giydirdi, en güzel kokuları sürdü, dedemin bindiği tahta atın başına çiçekleri bağladı. Ama babamın gözünden bir damla yaş dahi süzülmedi.
Cenaze namazı kılındıktan sonra, çeşme mezarlığına geldik. Merhumu indirmek için üç kişi inebilir dedi görevli. Babam ve amcam indi, bende en büyük torunu olmasının verdiği özgüvenle daldım iki metrelik çukura. Aldık dedemi tabuttan. Hayattayken yumaşacık ve sıcacık olan bedeni, kaskatı buz kesmişti. Başındaki kefenin bağını babam çözdü, ayağındaki bağı amcam çözdü. Çözdükleri bağları yukarı verdiler. Banada göbek tarafına bağlanan bağ düştü. Çözdüm ama alma orada kalsın dediler. Kadere bak, doğduğunda göbek bağını çözen bir ebeydi, öldüğünde de göbek bağını çözen bendim. Garip geldi bana.
Merhumun yönü kıbleye dönsün, arkasını toprakla destekleyin dedi görevli. Yan taraftaki amcam hıçkırıklara boğulmuş babamda hâla ağlama emaresi yoktu. Ama ağır ağır tâkatinin kesildiğini sert toprak tezeklerini titreyen elleriyle ufalayıp dedeme yan yatması için desteklemesinden belli oluyordu. Babasınının sırtına sürüklemek için yumuşak toprakları seçiyordu itinayla.
Tahtaları sıra sıra dizmeye başladı babam. Dedem yavaş yavaş babamın çektiği perdeyle sırra kadem basıyordu. Son iki tahta parçası kalmıştı. O aralıktan son kez baktı babam karanlıkta kalan dedeme. Babasıyla geçirdiği acı tatlı anıların verdiği ağırlığı kaldıramadı vücudu, koyuverdi kendisini yere, elindeki iki tahtayı kaldıramadı elleri, son perdeyi çekemedi babasının yüzüne. Kabullenemediği ayrılık acısını anca farkedebiliyordu. Kara kara bulutların beklediği hüzün kokan hava, gök gürlemesiyle bardaktan boşalırcasına akan yağmur gibi aktı babamın gözlerinden yaşlar. Hıçkırıklara boğulup gözlerinde süzülen yaşları topraklı elleriyle sildi.
Baba, sen yukarı çık ben koyarım son tahtaları dediysem de dinletemedim. Çıkmadı, çıkamadı. Son kez bir hamle daha yaptı. Sol elindeki dayamış tahtayı sağ elindeki tahtayla çakmaya çalıştı toprağa, ama ne mümkün. Babamın dayısının oğlu Ramazan abi yetişti imdadımıza. Çıkardık babamı yukarı.
Ah Hafız dedem ah... Kabirde ve ahirette neler olacağını tahmin ettiğin hâdiseleri ezberinde olan Kuran'dan açıklardın hep. Şimdi kalkıp gelseydin o açıklamaları tekrar tekrar yapardın yine. Aman torunum burada yediğin her lokmanın, ettiğin her sözün, aldığın her nefesin hesabını soruyorlar derdin. Başkasının yanında utanacağın bir davranışı yalnız kaldığında sakın sergileme derdin. Çünkü Allah şah damarından daha yakın derdin.
Nur içinde yat dedem. Herkesin ortak duyguları olan hikayemi sıkılmadan okuduğunuza göre bir fatiha da dedeciğime ve tüm geçmiş aile efratlarımızdan esirgemeyiniz inşaallah.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar