Kavaklıdere

Bana mutluluğun resmini çizebilirmisin deseler yok derim anlatabilirim sadece dilim dõndüğünce.kalemime kuvvet, dökülsün mürekkep tane tane bir araya gelebilirse tanelerden oluşur heralde bir hikaye.
Çesme mahallesinde uluçınar sokağının bitiminden sonra gelen bir deredir Kavaklıdere.Çocukluğumun oralardan anısı çoktur.Mis gibi kekik kokan tepecikleri ,rüzgarda ahenkle dans eden kavaklari ,asırlık yaşayan kablumbağaları .

Ağzimda kekremsi hoş tat bırakan meyvesinden yediğimiz iğde ağaçları , büyük kertenkeleleri serengeti ormanlari kadar olmasada belgesel tarzı minikcik bir doğa harikasıydı benim için.Kablumbağaların neyi paylasamiyordu kim bilir tokuşmasını zevkle izlerdik.Kekik toplayıp çökelekle dürüm yapıp yediğim ağzımda bıraktığı tadı antamak tarifsiz .Anlatılmaz yaşanılır denilen bu olsa gerek.Tadi dikenin acısından daha üstūn geliyorduki yiyorduk bõğürtlenlerinden elimiz kan yara bere içinde kalsada.Dağlardaki karın güneşin azameti karsındaki erimesiyle Derenin bazen sinirlenip biriktirdigi öfkesini sel sularıyla bırakırdı ulucinar sokağına.Setler yapılmıştı o zamanlar.Doğayla savaş yapıyordu yetkililer sanki .Yeri geldi asfalt döküldü yollara ,olmadi taşlar döşediler. yine olmadi beton döktüler yollara.Doğa bütün heybetiyle galip geliyordu her seferinde.

Okulda piknik yapmak icin yakın olsa gerek orayi seçerdik .Bir ekmek, bir parca peynir belki yanında şimdiki gibi plastik olmayan ,ağzımıza kayış gibi gelmeyen organik domatesler olurdu.Yeri gelirdi tenekede tavuk yapardık kõmur gibi olsada tavuklar neşemizi kaybetmedik mutluyduk çünkü.Birde siyaha bürünmüş isli çaydanlığımızı közün üstüne koyduk mu iç iç doyamazdık çayın tadına.Şimdiki gibi teknolojinin esareti altındaki çocuklar gibi değildik Bilgisayar yoktu.Tablet yoktu.Çelik Çomak oynardık,uzun eşşek oynardık,kuyumuzu kazmaca oynardık etrafta bulduğumuz kavak dallariyla.Mutluyduk huzur verirdi o dere bize Yaratıcısından olsa gerek.Yazın o kavurucu sıcağında iğde ağaçlarının gölgesinde buz gibi çimenler üzerinde ,dedemin yaptigi çeşmenin huzur veren sesinde dinlenirdik hep.Bazen hayallere ,doğanın ihtişamina dalardik derenin akan çayının şırıltısıyla.Kuyruklu sokar korkusuyla uyuyamazdik ama esnemesi çok guzel gelirdi oksijen çarpmasindan olsa gerek.
Büyūğüm derdi ki;gaflet ,çocuklukta oyun gençlikte şehvet yaşlandığında hasret. benimkisi hasret yaşlanıyoruz galiba. Geçen günlerde bir ziyaret edeyim anilarim canlansın dedim dalayım çocukluğuma.Çok yorgundu dere.Yine insanla olan mucadelesini kaybediyordu sanki .Canavar kesilmis harfiyat kamyonlari bağrından topraklar almış.İnsaat molozlarnın deposu haline gelmiş,Hayvan leşlerinin kokusundan bayıla yazdığım insanoğlunun cehennemini hazirladigi bir dere haline gelmis adeta.Kertenkele bile göremedim çıkamiyordu çünkü o derenin kasvetli havasina.Bazi ağaçlari kesmisler elif gibi dimdik duran ağaçlar son vazifesini yerine getiriyordu secde halinde sanki.Soruyorum bu doğa harikasini cehenneminiz hale getiren sizlere.Siz kendi evinizin bahçesine boylemi davranıyorsunuz.Orada yaşayan hayvanlarin, ağaçların suçu ne.Neyse fazla uzatmayalim bir ayetle son bulsun hikaye .“Göğü Allah yükseltti ve mizanı O koydu, sakın dengeyi bozmayınız!” buyurur. (Rahmân, 7-8) Bu ilâhî emri dinlemeyen insanlar neticede zararı kendileri çekerler.
  Mangoz un kurallari o yörenin şivesinde yazilmasi gerektiğini bilmiyordum hosgorun sevgiyle kalin

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BABALAR AĞLAMASIN Ben babamın ağladığını hiç görmedim, tâ ki o kor gibi düşen hadiseye kadar