ZEHİRLİ SARMAŞIK

Yıl 2001 ... Mesleğimde ilk yıl ... Hastalarımla olan ilk anılar... İlk dramlar ... İlk heyecanlar ...

Radyoloji diplomamı alınca hemen bir özel hastane bulup işe başladım .

Orta yaşlarda bir adam ve elinde 13 yaşlarda bir kız çocuğu radyoloji sekreterliğine geldiler .

Babasının yüz ifadesine heyacan ve telaş birbirine karışmış halde radyoloji sekreterine ;
"doktor bize acil mr istedi de bu da doktorun bize verdiği kağıt " dedi .

Biz kağıda baktığımızda "acil tanı ve teşhis için randevu verilmeden mr çekilmesi rica olunur " yazıyordu .Altında da doktorun kaşeli imzası vardı .

Ben hemen randevulu hastalardan bir boşluk bulup küçük hanımın mr 'ını çekmek için hazırlık yapmaya başladım .

Mr 'a girerken hastalara prosedür gereği bazı sorular sorulur . Radyologların raporlamada yardımcı olması için hastanın öyküsü not edilir istenen kağıda . Güvenlik amacıyla ameliyat olup olmadığı bunun sonucunda platin ,kap pili vesair takılıp takılmadığı sorulur . Çünkü Mr bildiğiniz devasa bir mıknatıs gibi manyetik alana sahiptir .

Ben küçük hanımı yanımdaki sandalyeye oturttum ve hastalık öyküsünü sorunca başladı anlatmaya ;


-Sol diz kapağının üzerinde küçücük bir sivilce çıktı .Yaşım gereği vücudunun diğer yerlerinde de çıkıyordu , önemsememiştim . Sonra o sivilce büyüdü . Sıkmaya çalıştım. İki elimle sıkmaya çalıştıkça çevresi morarmaya başladı . Sonraki günlerde ağrı ve yanma başladı o bölgede . Voleybol oynamayı çok severdim ama dizimin acısı bu sevgimi mahrum bıraktı. Bir sabah erken kalktığında toprarlaya toparlaya dizime her bastığımda iğne saplarlar gibi acı duydum ve babamın yanına gittim ağlayarak .Babama gösterince dizimi çok üzüldü . Çok telaşlandı . Vakit kaybetmeden beni buraya getirdi .

Küçük hanımı Mr 'a koydum " içerden değişik sesler gelecek tamam mı ? Endişelenme ,korkma sakın . Ben seni camın arkasından izliyor olucam " dedim kadife gibi yumuşak bir ses tonuyla .

Gelen ilk kesit görüntüler karşısında ürperdim . Mesleğimin ilk yılları olduğu için görüntüler karşısında dururken damarlarımdaki akan kan kora dönüştü .
Dizindeki kitle kemiği sarmış sarmalamış , kemiğin iliklerine kadar istila etmiş kötü huylu hücreler vardı . Kanser değildir inşaallah diyerek içimden dökülüyordu dualar , tanımadığım on üç yaşındaki küçük kıza .

Babasını yanıma çağırdım yüzümdeki acıyı temizleyerek " kızınıza ek bir çekim yapmam gerek bunun içinde bazı hücreleri boyamak amacıyla ilaç vermem gerekiyor "

"tabi tabi ne gerekiyorsa yapın parası neyse öderiz hiç çekinmeyin" dedi inşaatte çalışan babası tüm imkanlarını zorlayarak .

Çalıştığım hastane özel olduğu için her türlü tetkiki hastanın bütçesini düşünerekten sormam gerekiyordu .

İlacı küçük hanımın damarına zerkettikten sonra ek çekimleri yapınca korktuğum , kanser olduğu kesin görüntüler ekrana düşmeye başladı .

Normalde mr sonucu iki gün sonra çıkar ama ben bu küçük hanım için radyologtan rica ettim .

Radyolog okunan raporu elime hüzün dolu haliyle verirken " akraban mı ? " diye sordu .

"hayır hocam ama çok üzüldüm . Çocuk lisanslı voleybol oynuyormuş "

"artık oynayamayacak çok üzgünüm " dedi tıpbın çaresiz kaldığı duruma aciz kalarak .

Ben hemen raporu küçük hanımın babasına verdim ve " bunu doktorunuza götürün gösterin " dedim .

Teşekkür ederken tekerlekli sandalyeye bindirdiği kızını da alıp hemen üst kata doktorun yanına çıktılar .

Mr 'ın hiç birşeye benzemetiğim gırrr ... gırrr .... sesleri çalarlen benim aklım küçük hanımdaydı . Mesleğimdeki ilk acı görüntülerine bakıyordum . Nerden bilebilirdim ki daha sonra bu görüntülerin ekranı daha çok kapsayıp cihazın hafızasını doldurup doldurup boşaltacağımı . Küçük kızı , kardeşim ya da kızım yerine koyunca dayanılacak bir acı değildi .

Küçük kız radyoloji koridorlarında tekerlekli sandayesinde otururken tekrar göründü . Hemen yanına varınca merhamet duygusunu en derinine daldırdığım halimle sordum
" hayırdır küçük hanım baban nerde ? "
Dizinin acısını iğneyle unutmuş ilk geldiğinde ağlamaklı hali neşeye dönmüştü
" babam sekereterliğe gitti bir daha mr çekilecekmişiz " dedi .

Ben anladım tabi kanserin diğer bölgelere yayılıp yayılmadığını görmek için mr istendiğini , ama sessizliğimi korurken küçük hanımın can damarımdan vuran sözleri , damarlarımı kaynayan borulara dönüştürüp vücuduma ateş bastı ." Abi ne zaman voleybol oynayabilirim " diye sordu .

Hayatımın en kolay sorusunun nasıl cevap verebileceğimin acısıyla kıvranan vicdanım , zehir gibi çalışan beynimim dolambaçlı halinde akan bilgiyi durdurdu
" bilmiyorum " diyebildim .

Daha sonra babası yanıma geldi . Kızına karşı göz yaşlarını gizlemekten kan çanağına dönmüş göz yataklarına baktığım babası " kızıma beyin ve bel mr ' ı istedi doktor " dedi.

Randevusuz hemen bir boşluk bulup küçük kızı mr ' a aldım . Babası yanımdaydı akan gözyaşlarına kızının yanında olmayışından hakim olamadı bu sefer . Korkudan vücüdumun tüylerini diken diken eden o acıyla kaynayan cümleler döküldü babasının ağzından
" profosyonel voleybol oynayan kızımın dizinden koparacaklarmış eğer kesmezlerse tüm vücuduna kanser yayılacakmış " dedi içli içli ağlayarak .

Cevap veremedim babasına .Boğazımda kördüğüm oldu cümleler .Yutkunamadan sessiz sessiz çalıştım .

Beyninin ve belinin mr ını çektiğim mr görüntüleri ekrana düşmeye başlayınca vücudumdaki üzüntümden yanan ateş yangını söndü . Korktuğum istila halindeki kanser hücreleri , beynine ve beline sirayet etmemişti . Tıptaki metastaz dediğimiz olay yoktu çok şükür . Voleybolcu küçük hanımın bacağı kesilince hayatı kurtulacaktı en azından .

Kızı mr 'dan çıkardım ve teselli bile vermeyen temiz çıkan sonuçlarını alalalecele çıkartıp babasının eline verdim .

Aradan günler ve aylar geçti . Mr 'ın çekim odası karanlık olduğu için dış kapı açılınca koridorun parlayan ışığı gözümü aldı . O parlayan ışığı önüne geçip yaran eli bastonlu voleybolcu kız ve babası girdi içeri .

İçler acısı , o elem dolu manzara karşısında donup kaldı vücudum . Çünkü voleybol oynama umutlarının yerini hüzün almıştı yüzünü . Küçük kızın sağ bacağını kesmişlerdi .

Babasının dokunsan ağlayacak hali konuşmasından belli oldu ve elime kağıdı uzatarak "kontrol için geldikte beyin mr' ı çekilecek " dedi .

Kızını hazırladım ve mr' a koydum . Babasıda yanıma oturdu .Normalde dışarı aldığım hasta yakınlarını bu sefer alamamıştım .O anda içimdeki bütün merhamet ve hüzün duyguları buna musaade etmemişti .

Görüntüler ekrana düşmeye başladı . Gözümün önünden bütün korku , dram ve gerilim filmlerin görüntüleri geçiyordu adeta . Yüreğime zehirli hançer saplanmıştı adeta . Babasının yanında bunu gizlemeye çalışmaktan gerilen vücudum kasılmaya başladı . Yutkunamadım , konuşamadım cümleler boğazımda dolanıp düğümlendi . Kanser zehirli sarmaşığın bir çiçeği sarmaladığı gibi tüm vücudunu sarmıştı .

Ortamda müthiş sessizlik ... Sessizliği bozan tek ses mr' ın gırr gırr sesleri ... Sessiz çalışan teknisyen ve yanında duran meraklı ve iyi haber bekleyen küçük kızın babası ...

Çekim bitince kızı mr 'dan çıkarttım . Raporlarını babasının eline verdim . Babası hemen sonuçları doktora göstermeye gitti . Küçük hanım radyoloji koridorlarındaki koltuğun birine oturdu . Yanındaki çantasından içinde boya kalemleri olan kutusunu ve yarım kalmış resmini çizmeye başladı . Yanına usulca vardım ve en çekingen halimle sordum belkide acıyordum bilmiyorum
" sen resim yapmayı seviyor musun ? "
Sorduğuma bin pişman edecek o cevabı verdi . " sevmiyorum aslında voleybol oynayamayınca babam doktor tavsiyesiyle başka alanlara yöneltmeye çalışıyor " dedi dudaklarını bükerek .

"Peki voleybol haricinde sevdiğin bir şey yok mu ? "
" var tabi koşmak , ip zıplamak ,dans etmek "

Her sorduğum sorular karşısında verdiği cevaplar bana pişmanlık veriyor diye soru sormayı bıraktım .Çizdiği resme bakmaya başladım . İkimizin arasındaki sessizliği babası bozdu . " hadi kızım yukarı çıkıyoruz "
Bendeki merak tavan yapmış halde " doktor ne dedi ? " dedim .

"Doktor kemoterapi almamızı istedi yatış yapılacakmış " dedi hüzün dolu ifadesiyle .

Günlerce serviste yattı . İlerleyen günlerde tüm vücudunu saran o illet kanser hücreleri yüzünden fenalaşınca yoğun bakıma alındı .

Bir gün nöbetçiyken yoğun bakıma bir hastaya film çekmek için çıkmıştım . O felaket , dehşet verici manzarayla karşılaşacağı mı nerden bilebilirdim ki ?

Yoğun bakım ekibi bir hastanın etrafında toplanmıştı . Doktor ve hemşireler alarm durumuna geçmişti . Monitorde hastanın kalp atışları düz çizgi halindeydi . Doktorun biri hastanın göğsüne şok veriyor . Hemşire , damar yolunda ilaç zerkediyor . Doktorun diğeride ölüm saatini söylüyordu . Tüm müdehaleler sonuçsuz kaldı . Ecel ,çocuk , yaşlı , genç dinlemiyordu .

Etrafından uzaklaştıklarında soğuk çarpmış güle benzeyen voleybolcu küçük hanımın solgun yüzünü hemşire beyaz çarşafla kapatıyordu . Doktorun o acı haberi verdiği anne ve babasının çığlık sesleri hastanenin duvarlarında yankılanıp yıkılıyordu .

Kafama balyoz inmiş ,içim paramparça oldu . Ortamın dayanılmaz acısı yüzünden kalbim göğüs kafesime yırtarcasına çarpıyordu . Film çekmek için geldiğim hastayı çekemeden geri gittim ordan . Oradan uzaklaşırken annesinin " kınalı kuzuuum ! " diye feryat figanı duvarlara çarpıyor üzerime üzerime geliyordu .

Küçük hanımın vefatından aylar sonra babasını gördüm hastane koridorlarında . Küçük kızın annesini kızının acısını unutamamış olsa gerek psikilojik tedavi göstermeye getirmişti . Küçük bir vakit bulunca konuştuk babasıyla

" nasılsınız " diyebildim sadece
"Nasıl olalım " dedi dinmeyen evlat acısının verdiği ızdırapla
"Acınızı çok iyi anlıyorum Allah sabır versin . Allaha sığının isyan etmeyin sakın " dedim sanki teselli verecek gibi.

Beklemediğim tefekkür , tevekkül ,teslimiyet dolu o cevabı verince küçük dilimi yuttum
"Ben Allah 'a , bana 13 yıl hayat bahşetmiş kızımı nimet saydım şükrettim . ne isyan etmesi . Hem büluğ çağına ermeden ölen çocuklar bize şefaatçi olacak Allahın izniyle . Bizi cennetinde kavuşturacak " dedi .

13 yıllık bir evlat sevgisini yaşatan Allah 'a şükreden bir babayla karşıkarşıya kaldıktan sonra imanımı o gün sorgulamanının vakti geldiğini düşündüm .

***
Buna benzer hazin öykülü vakalar geldikçe zihnim normalleşmeye başladı .Mesleğimin 20.yılı dolmak üzere ve ben kendimi idam sehbasının başında duran cellat gibi hissediyorum .














Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BABALAR AĞLAMASIN Ben babamın ağladığını hiç görmedim, tâ ki o kor gibi düşen hadiseye kadar