BAZI YARALAR KAPANMAZ
1.bölüm
Türkiyenin en güzide sahil kentlerinden Alanya da ilk işe başlamanın sevinciyle ağzım kulaklarıma varıyordu .
Hayatta ekonomik özgürlüğü yaşamaya ilk adım atmanın heyecanı vardı üzerimde .
" Sağlığınızdan haber alın " sloganıyla yola çıkmış Mehmet Haberal 'ın hastanesinin bir şubesiydi Alanya daki ilk işe başladığım hastane . Ya ni Alanya Başkent Hastanesi .
Ecevit 'in son demlerini geçirdiği Ankarada ki Başkent Hastanesinin bir şubesi Alanyadaki .
İlk işe başlamanın heyecanı ve özel hastane olunca hastalara karşı gülümseme , hoşgörü ,empati ön plandaydı her halimde .
Devlete kadrolu atanamadıysan ve özel hastanede devamlı çalışabilmen için çalıştığın performans ve hastalarla olan iletişimin yumuşaklığı çok yüksek olması gerekiyordu .
Ben bu kriterlere dikkat ederek birazda aile , okul ve öğretmenlerimden öğrendiğim güzel ahlak sayesinde çalışmaya başladım .
Hasta ninelerin ve dedelerin ağzından bal gibi akan hayır dualarını alıyor günler günleri kovalıyordu .
Alanyada güneş her yeri kavuruyor , ardından hiç soba bile yakmadığım kış geliyor , arkasından gelen bahardaki çiçekler hayata merhaba der gibi açılıyorlardı . Tam iki sene böyle geçti .
Sakin bir gün ... Randevulu hastaları zamanını geçirtmeden alıyordum . Düzenli bir şekilde sessiz sakin çalışırken acil servisten gelen telefonla irkildim .
Hemşirenin telefonda hızlı hızlı yüksek sesle konuşması panik halini hemen ele veriyordu . "Çok acil Mr 'a hasta getiriyoruz bilginiz olsun " demesiyle telefonu kapatması bir oldu .
Koridorda oturan sıradaki randevulu hastaları randevu saatinin biraz gecikeceğini bilgilendirirken Acil servisten gelen hasta koridorun ucunda sedyeyle getirirlerken gözüktü .
Mr daki hastayı çıkartıp acilden gelen hastayı mr a aldık . Hastanın durumu stabil değildi . Eli ayrı başı ayrı oynuyordu .
Sürekli hareket ediyordu . Bu hastaya mr çekmem mümkün gözükmüyordu . Altmış yaşlarda bir amca olmasına rağmen yaşının verdiği olgunluğunu göstermiyordu . Sürekli sağa sola dönmeye çalışıyordu . Yanında da oğlu vardı . Bu hastaya anestezi eşliğinde yani bayıltarak mr çekilebilmesi için Radyololoji doktoruna haber vermek gerekiyordu .
Hastanın oğluna " babanızın yanından sakın ayrılmayın . Ben doktorla görüşmeye gideceğim " dedim büyük önem arzederek . Az sonra başıma o müthiş felaketin gelebileceğini düşünmeden oradan ayrılıp doktora haber vermeye gittim . Acele ederek doktora gerekenleri söyleyip hemen geri döndüm hastanın yanına .
Gördüğüm acı manzara karşısında şok geçirip donakaldım . Elim ayağım birbirine dolaştı ne yapabileceğimi geçirdiğim şok karşısında düşünemedim . Telaş ve panik benim vücudumun tüm zerreciklerini kilitledi .Hiç bir yere hareket edemedim .
Tomografi teknisyeninin bana bağırarak
" Çabuk Acili ara sedye gödersinler " demesi kulağımda yankılanıyordu .Gözlerim buharlanmış sanki buğulu camın arkasından bakıyor gibi görüyordum ortamı .Yaptığım hatanın acizliği , elektrik vermişti vücuduma tüylerim diken diken oldu .
Hasta yerden 1.5 metre yüksekliğindeki Mr sedyesinden düşmüş . Düşerken kafasınını basamaklara çarpmış , yere yüzüstü kapaklanmış ve kaşı 5 yada 6 dikişlik açılmıştı . Hastanın kaşından açılan yaradan kan yanaklarından süzülüyordu .Kan revan içinde kalmış hasta tomografi teknisyenin kucağında öylece yatıyordu .
Olay yerine gelen Radyoloji doktoru hastaya ilk müdehaleyi yaparken yüzünü bana çatık kaşlarıyla çevirdi sinirli bir şekilde bana bağırarak " çabuk kaybol gözüm görmesin seni " dedi tüm vücudumu titreten gür bir ses tonuyla .
Üstümdeki hastane üniformalarını nasıl çıkartıp sivil elbiselerimi giydiğimi hatırlamıyorum bile . Alanyanın boş kaldırımlarına attım kendimi .
İki elim cebimde , başım yere eğik yüzüme düşen hüzünle birlikte yürüyordum . Karşımdan gelen , yanımdan geçen insanlar bir gölge gibi geliyordu . Ne kadar yürüyeciğimi nereye yürüdüğümü bilmeden yürüdüğümden ayaklarıma kara sular inmişti . Bir parkta boş bank bulup oturunca derin düşüncelere daldım .
İnsanlar hastaneye annelerine babalarına şifa aramak için getirirken benim yaptığım hata yüzünden ölümüne bile sebep olabilirdim .
Kafamda dolaşan amansız düşünceler içimde kopan fırtınaya kapılmış alabora olup savruluyorlardı .
Parkta bulutsuz havada güneşin verdiği aydınlığı , ağaçta ötüşen kuşların sesini ve doğanın tüm güzelliğini içimdeki karanlık korkular yüzünden algılamada güçlük çekiyordum . İşimi kaybetme korkusuyla karşı karşıya kalmanın üzüntüsü içimi kaynayan kazana çevirmiş vücuduma ateş basmıştı .
Meslek hayatım daha başlamadan bitmiş miydi ?
Devamı gelecek ...
1.bölüm
Türkiyenin en güzide sahil kentlerinden Alanya da ilk işe başlamanın sevinciyle ağzım kulaklarıma varıyordu .
Hayatta ekonomik özgürlüğü yaşamaya ilk adım atmanın heyecanı vardı üzerimde .
" Sağlığınızdan haber alın " sloganıyla yola çıkmış Mehmet Haberal 'ın hastanesinin bir şubesiydi Alanya daki ilk işe başladığım hastane . Ya ni Alanya Başkent Hastanesi .
Ecevit 'in son demlerini geçirdiği Ankarada ki Başkent Hastanesinin bir şubesi Alanyadaki .
İlk işe başlamanın heyecanı ve özel hastane olunca hastalara karşı gülümseme , hoşgörü ,empati ön plandaydı her halimde .
Devlete kadrolu atanamadıysan ve özel hastanede devamlı çalışabilmen için çalıştığın performans ve hastalarla olan iletişimin yumuşaklığı çok yüksek olması gerekiyordu .
Ben bu kriterlere dikkat ederek birazda aile , okul ve öğretmenlerimden öğrendiğim güzel ahlak sayesinde çalışmaya başladım .
Hasta ninelerin ve dedelerin ağzından bal gibi akan hayır dualarını alıyor günler günleri kovalıyordu .
Alanyada güneş her yeri kavuruyor , ardından hiç soba bile yakmadığım kış geliyor , arkasından gelen bahardaki çiçekler hayata merhaba der gibi açılıyorlardı . Tam iki sene böyle geçti .
Sakin bir gün ... Randevulu hastaları zamanını geçirtmeden alıyordum . Düzenli bir şekilde sessiz sakin çalışırken acil servisten gelen telefonla irkildim .
Hemşirenin telefonda hızlı hızlı yüksek sesle konuşması panik halini hemen ele veriyordu . "Çok acil Mr 'a hasta getiriyoruz bilginiz olsun " demesiyle telefonu kapatması bir oldu .
Koridorda oturan sıradaki randevulu hastaları randevu saatinin biraz gecikeceğini bilgilendirirken Acil servisten gelen hasta koridorun ucunda sedyeyle getirirlerken gözüktü .
Mr daki hastayı çıkartıp acilden gelen hastayı mr a aldık . Hastanın durumu stabil değildi . Eli ayrı başı ayrı oynuyordu .
Sürekli hareket ediyordu . Bu hastaya mr çekmem mümkün gözükmüyordu . Altmış yaşlarda bir amca olmasına rağmen yaşının verdiği olgunluğunu göstermiyordu . Sürekli sağa sola dönmeye çalışıyordu . Yanında da oğlu vardı . Bu hastaya anestezi eşliğinde yani bayıltarak mr çekilebilmesi için Radyololoji doktoruna haber vermek gerekiyordu .
Hastanın oğluna " babanızın yanından sakın ayrılmayın . Ben doktorla görüşmeye gideceğim " dedim büyük önem arzederek . Az sonra başıma o müthiş felaketin gelebileceğini düşünmeden oradan ayrılıp doktora haber vermeye gittim . Acele ederek doktora gerekenleri söyleyip hemen geri döndüm hastanın yanına .
Gördüğüm acı manzara karşısında şok geçirip donakaldım . Elim ayağım birbirine dolaştı ne yapabileceğimi geçirdiğim şok karşısında düşünemedim . Telaş ve panik benim vücudumun tüm zerreciklerini kilitledi .Hiç bir yere hareket edemedim .
Tomografi teknisyeninin bana bağırarak
" Çabuk Acili ara sedye gödersinler " demesi kulağımda yankılanıyordu .Gözlerim buharlanmış sanki buğulu camın arkasından bakıyor gibi görüyordum ortamı .Yaptığım hatanın acizliği , elektrik vermişti vücuduma tüylerim diken diken oldu .
Hasta yerden 1.5 metre yüksekliğindeki Mr sedyesinden düşmüş . Düşerken kafasınını basamaklara çarpmış , yere yüzüstü kapaklanmış ve kaşı 5 yada 6 dikişlik açılmıştı . Hastanın kaşından açılan yaradan kan yanaklarından süzülüyordu .Kan revan içinde kalmış hasta tomografi teknisyenin kucağında öylece yatıyordu .
Olay yerine gelen Radyoloji doktoru hastaya ilk müdehaleyi yaparken yüzünü bana çatık kaşlarıyla çevirdi sinirli bir şekilde bana bağırarak " çabuk kaybol gözüm görmesin seni " dedi tüm vücudumu titreten gür bir ses tonuyla .
Üstümdeki hastane üniformalarını nasıl çıkartıp sivil elbiselerimi giydiğimi hatırlamıyorum bile . Alanyanın boş kaldırımlarına attım kendimi .
İki elim cebimde , başım yere eğik yüzüme düşen hüzünle birlikte yürüyordum . Karşımdan gelen , yanımdan geçen insanlar bir gölge gibi geliyordu . Ne kadar yürüyeciğimi nereye yürüdüğümü bilmeden yürüdüğümden ayaklarıma kara sular inmişti . Bir parkta boş bank bulup oturunca derin düşüncelere daldım .
İnsanlar hastaneye annelerine babalarına şifa aramak için getirirken benim yaptığım hata yüzünden ölümüne bile sebep olabilirdim .
Kafamda dolaşan amansız düşünceler içimde kopan fırtınaya kapılmış alabora olup savruluyorlardı .
Parkta bulutsuz havada güneşin verdiği aydınlığı , ağaçta ötüşen kuşların sesini ve doğanın tüm güzelliğini içimdeki karanlık korkular yüzünden algılamada güçlük çekiyordum . İşimi kaybetme korkusuyla karşı karşıya kalmanın üzüntüsü içimi kaynayan kazana çevirmiş vücuduma ateş basmıştı .
Meslek hayatım daha başlamadan bitmiş miydi ?
Devamı gelecek ...
Yorumlar
Yorum Gönder