SOĞUK GECENİN ZEHİRLİ HAVASI


Gökyüzü siyah elbisesine bürünmüş yıldızlar olabildiğince parlak gözüküyordu . Havada lodos essede sabahına poyraza çevirip arabanın camlarını buz kaplıyordu . Soba yanarken kapağının kızılllığa büründüğü bir kış günüydü .


Acil serviste yine her zamanki gibi fırtına öncesi sessizlik hakimdi . Acil servisin bekleme salonunun bir köşesinde eli yüzü sargılı bir adam pansuman sırası beklerken , diğer köşesinde yavrusu ateşler içerisinde kıvranan bir anne muayene sırası bekliyordu .


Hastaneye doğru gelen ambulansın olduğunu , acı siren sesiyle farkediyoruz .Neden acı dedim ? Çünkü her gelişinde yürek burkan acılar barındırıyordu .


Ani fren sesiyle duran ambulanstan inen şöför arka kapağı açınca gördüğüm ve alışık olduğum içler acısı manzarayla karşı karşıyaydım yine . Bu seferki 10 ya da 12 yaşlarda sırma saçlı bir kız çocuğuydu . Boylu boyunca sedyede körük gibi çalışmayan göğsü ve atmayan biricik kalbinden dolayı ağaçdan düşen bir yaprak gibi yaşamdan kopmuş solgun bir vücudu vardı küçük kızın .

Son bir umut ... Belki hayata döner düşüncesiyle kırmızı alana alınıp dakikalarca süren kalp masajı ve damarından hayata döndürecek ilaç zerketseler de malesef ölüm saatini not eden doktor vardı . 


Doktor dayanamadı bu acı tabloya ve bir köşeye geçip eline aldığı telefonla bir yeri aradı . Aradığı kişi telefonu açınca doktor gözlerini kapatıp dolu tanesi gibi göz yaşı yanaklarında süzüldü " Seni çok seviyorum kızım " dedi hüzünlü bir yüz ifadesiyle . 


Bir daha söyleyememin fırsatı bulamıyabilirdi çünkü bu kısacık hayatta.Hemencicik o yoğun ortamda kızını arayıp söyleyiverdi .


Bir anda acil servisin önü hınca hınç küçük kızın yakınlarıyla doldu . Anne ve babasının acı çığlıkları duyuluyordu kapalı kapılar ardında .

Annesi fenalaşınca müşahade odasına aldılar . Babası "kızımı görmek istiyorum" diye feryadı ve kapıları zorlamasıyla güvenlik ordusu etrafını sarmıştı .


Küçük kızı ailesine göstermeden kurallar gereği adli tıpba götürmek için morga kaldırdılar . Ah şu kanunlar . Neden bir babaya adli tıptan önce yavrusunu göstermez ki ?


Aklımı kurcalayan sorular zinciri merakımı katlandırıyor , küçük kızın nasıl öldüğü beynimi kemiriyordu ?


Acil servisin önünde ambulası bir köşeye parketmekte olan şöförün yanına gittim .Kontağı kapatıp ambulanstan inen arkadaşa kızın nasıl öldüğünü sorduğumda o iç parçalıyıcı manzarayı anlatırken benim yüreğime hançer saplanıyordu .


- Komuta merkezinden adres aldığımız eve gittiğimizde üç tane kız çocuğunu o soğukta dışarıya çıkarmışlar yerde boylu boyunca yan yana o soğukta hareketsiz yatırmışlardı . Birisi ikiz diğeri ikizlerin küçüğü üç kız kardeşlermiş . Bu getirdiğimiz ikizlerden birisiydi . Diğer iki kız kardeşi diğer hastanelerde yoğun bakıma alındılar . Bu çocukların anne ve babası hergün akşam vardiyası için tekstil fabrikasında çalışıyorlarmış .Her saat başı yalnız bıraktıkları çocuklarını telefonla ararlarmış . Ama o sevinçle açan kızlarına bir saat başında uşlaşamamışlar . Paniğe kapılıp komşusu olan kızların halalarını aramışlar . Halalarına çocuklarını kontrol etmelerini söylemiş . Telefonu kapatan halası hemen eve koşmuş . Eve girince ortamda kömür kokusu varmış . Kaldıkları odanın kapısını açtığında üç kızın üçüde yerde hareketsiz yatıyormuş . Anlamış hemen sobadan zehirlendiklerini hemen kapıyı pencereyi açmış , kızlarıda dışarıya çıkarmış ama uzun zamandır maruz kaldıkları zehirli havadan etkilenince biri oracıkta son nefesini vermiş .Yani biz vardığımız da buraya getirdiğimiz kız çocuğunun minicik elbileğini kontrol ettiğimizde nabzı atmıyordu .


Söylediği cümleler boğazında düğümlenince fazla konuşamadı ambulans şöförü .


Acının tarifsiz cümlelerin kifayetsiz kaldığı bir ortamdaydım . 


Halalarının "kardeşlerine nasıl söyleyeceğim bizi bırakıp gittiğini kınalı kuzuum !" diye yürek yakan ağıtları karanlık ve soğuk gecede hastane bahçesinde yankılanıyordu .


Minik kızın ölümünden bir hafta sonra... 


Öğretmen karneleri dağıtırken gayri ihtiyari ismini söylediği minik kız sınıfta yoktu . Birden karne sevinci yaşayan öğrenci ve velilerin yüzündeki gülücükler kayboldu ve yerini matem havası saran sınıfta minik kızın oturduğu umutların ,yarınların ve hayallerin gömülü olduğu boş sıraya takdir belegeli karnesini bıraktı öğretmeni .

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BABALAR AĞLAMASIN Ben babamın ağladığını hiç görmedim, tâ ki o kor gibi düşen hadiseye kadar